NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
إِبْرَاهِيمُ
بْنُ مُوسَى
الرَّازِيُّ
أَخْبَرَنَا
ابْنُ أَبِي
زَائِدَةَ
أَخْبَرَنَا
أَبُو
يَعْقُوبَ
الثَّقَفِيُّ
حَدَّثَنِي
يُونُسُ بْنُ
عُبَيْدٍ مَوْلَى
مُحَمَّدِ
بْنِ
الْقَاسِمِ
قَالَ بَعَثَنِي
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْقَاسِمِ
إِلَى الْبَرَاءِ
بْنِ عَازِبٍ
يَسْأَلُهُ
عَنْ رَايَةِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَا كَانَتْ
فَقَالَ
كَانَتْ
سَوْدَاءَ مُرَبَّعَةً
مِنْ
نَمِرَةٍ
Muhammed b. eI-Kâsım*ın
azatlı kölesi Yunus b. Ubeyd dedi ki;
Muhammed b. el-Kasım
Rasûlullah (s.a.v.) bayrağının nasıl olduğunu sormak üzere beni el-Bera b.
Âzib'e gönderdi. (el-Bera b. Âzib de), "Bayrak Nemîre kumaşından, siyah
renkli ve kare şeklinde idi." diye cevap verdi.
İzah:
Tirmizi, cihad; Ahmed
b. Hanbel, IV, 297.
Aliyyü'l-kâri'nin
açıklamasına göre "râye" büyük bayrak demektir.Hz.Nebi'in bayrağının adı
"Ukâb" idi. Bir askeri birliğe ait olan âleme "liva"
denir, "liva" mızrağın ağaç kısmına sarılan bir bez parçasıdır.
"Râye" ise, askeri birliğin alâmeti olup, "ümmü'1-harb"
ismiyle künyelendirilir. Livadan daha üstündür. Turbeştî'nin beyânına göre
“râye", harp kumandanını temsil eden bir âlem, liva ise, devlet reisini
temsil eden bir alemdir. Binaenaleyh "liva" râye'den üstündür. Müslim
şerhinde de "râye" küçük bayrak, "li-va"ise, büyük
bayraktır,denilmek suretiyle bu görüş tercih edilmiştir. Nitekim, "Kıyamet
gününde livâü'l-hamd benim elimde olacaktır. Hz. Âdem ile ondan sonra dünyaya
gelmiş olan kimseler de benim livamın altında toplanmış olacaklardır"
mealindeki hadis-i şerif te bu gerçeği te'yid etmektedir.[bk. Aliyyu'l-kâri,
Mirkâdı'I-mefâtih IV, 210.] Mütercim Âsim Efendi Kamus tercümesi Okyanus'ta
"râye" kelimesinin sancak, "liva" kelimesinin de bayrak
anlamına geldiğini ifâde ettikten sonra bu kelimelerden herbirinin diğeri
yerinde kulamlageldiğini de söylemiştir. Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözcüğü'nde M.Zeki Pakalın da vak'a-nüvis Vasıf Efendiden naklen şu
açıklamaları kaydediyor: "Ulemay-ı luğat beyninde, liva ve râyet bir
manadadır. Fakat asrımızın ıstılahına göre liva bayrak ve râyet sancak diye
tercüme olunur.”[bk. Tarih Deyimleri ve Terimleri I, 47 (alem maddesi).] Bu mevzuda
İmam Muhammed (r.a.) es-Siyer'l-Kebîr isimli meşhur eserinde şunları söylüyor:
"Ukab, Nebi (s.a.v.)'in bayrağının ismiydi. Nitekim başka eşyalarının da
isini vardı. Sarığının ismi es-Sahab, atının ismi es-Sekb, katırının ismi de
Düldül'dür. Liva sultana ait olan ve onun önünde çekilen sancaktır. Râye ise,
her komutan ve askeri birliğin ve o birliğin fertlerinin altında toplandıkları
bayraktır.[bk. Ayintabi se'yyid Muhammed Münib, Tercümetü's-siyer'il-kebir, I,
44.]
Asrımızın kıymetli ilim
adamlarından Muhammed Hamidullah da bu mevzuda şunları söylemiştir:
"Meselenin çözüm yolu olarak şunu düşünüyoruz: Liva müşrik Mekke'de
düşmana karşı hücum ve çarpışma esnasında ordunun en kahraman ve yiğit eri
tarafından taşınan umumiyetle askeri sancaktır. Halbuki râye ordu kumandanının
alâmet veya timsali olan bir bayraktır. Bu iki kelime bazan eşanlamlı olarak da
kullanılmıştır. îs-lâm'da ise bu, zıt anlama bürünmüştür...”[M. Hamidullah,
İslam Nebii, II, 249.]
"...Görüldüğü gibi
aynı şey bazı kaynaklar tarafından liva, diğerleri tarafından da râye olarak adlandırılmaktadır
ki bu durum, her iki ıstılahın da esasında eş anlamlı olduğunu ve
birbirlerinin yerine kullanılabileceğini ve henüz Hayber devrindeki teknik
manayı iktisab etmediğini ve ancak bu Hayber savaşındadır ki ordu kumandanının
liva çekme hakkına ve orduya mensub her birliğin de râye sahibi olma hakkına
malik olduğunu isbat etmektedir.
Kelime aslı bakımından
liva sarılıp dürülen şey'e işaret eder ki, teşhire ihtiyaç duyulmadığı vakit
rabtedilmiş bulunduğu bir nevi mızrağın üzerine sarılıp dürülen kumaş parçası
manasınadır. Râye kelimesinin kökü görmek'dir ki, kendisinin veya düşman
ordusunun merkezini gösteren şeye işaret eder, yani kumandanın itibarî olarak
bulunduğu yeri gösterir. Daha sonraki devirlerde Milli varlığı temsil eden
sembollere bayrak (râye), askeri birlikleri temsil eden sembollere de (liva =
sancak) ismi verilmiştir. Metinde geçen "N emir e" siyah ve beyaz
çizgili yün kumaş demektir. Kaplan derisine benzediği için bu kumaşa Kaplan
anlamına gelen nemir kelimesinden türetilen "Nem i re" ismi
verilmiştir.
Bayrakların siyah
olmasının hoş karşılanması savaşçıların siyah rengi seçmelerindendir. Her
topluluk kendi bayrağının çevresinde toplanırlar. Siyah renk günün aydınlığında
daha iyi ve rahat görünür. Hele tozlu ve dumanlı zamanlarda başka renklerden
daha iyi seçilir. Askerler savaş esnasında birbirlerini kaybettikleri zaman
siyah bayrakları sayesinde biribirlerini daha rahat bulabilirler. İşte bu
yüzden mücâhidler bayrakları için siyah rengi tercih ederler.
Şer'î yönden ise, bayrakların
beyaz, sarı yahut kırmızı olmalarında bir sakınca yoktur. Sancaklarda beyazın
seçilmesi ise, Rasûlullah (s.a.v.)'ın; "Allah yanında elbisenin en
sevimlisi beyaz olanıdır. Canlılarınız beyaz giysin ölülerinizi de onunla
kefenleyin'* hadis-i şerlerinden kaynaklanmaktadır ve her orduda ancak bir
sancak bulunur.[bk. Seyyid Muhammed Münib, Tercümetü’s-siyeri'l kebir 1, 44.]